Nostalji | Gençlere ve yarışçı adaylarına tavsiyeler

Tam 15 yıl önceydi. O güne kadar büyük bir açlıkla, otomobil üzerine gördüğümüz her şeyi öğrenip,  biriktirmekle günlerimiz geçiyordu ve Ralli Dünyası Dergisi’nin ilk sayılarını ele geçirdik. Benden 5 yaş büyük olan ağabeyim Taner ve ben, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamıştık. Artık son model ralli otomobillerinin ralli pilotlarının büyülü dünyasıyla tanışmıştık. Ralli Dünyası Dergisi ise, bir tutku olmuştu bizim için.

Yıllar birbirinin kovaladı. 1985 Türkiye Rallisi için kapalı park Ataköy Demirköy Otel’deydi. Ve orada Ali Bacıoğlu’nun efsane Opel Manta’sını ilk kez yakından gördük. O ne muhteşem otomobildi öyle. Derken, yarışları yerinde izlemeye ilk olarak ’95 Bozhane tırmanma ile başladık. İlk izlediğim yarışı 10 yıl sonra kazanacağım kimin aklına gelirdi ki? Zenith marka fotoğraf makinası almıştık ve yarışlarda fotoğraf çekmeye başladık. Yaşadığımız o güzel anları dondurarak, daha sonra tekrar tekrar hatırlamak bize büyük bir haz veriyordu. Aydın Hoşgör ile tanışmamız, fotoğraflarını beğenip dergide basmaya başlaması, derken Ralli Dünyası Dergisi muhabirliğine geçişim çok hızlı oldu. Artık iyicene camianın içine girmiş, fotoğraflarla olduğu kadar yazılarla da tanınmaya başlamıştım.

Basın dünyasındaki gezintimin son durağı Otomobil Magazin dergisinde iken, artık otomobil tutkum, yarış sevdam dayanılmaz bir baskı yapmaya başladı. 21 Yaşındaydım ve ilk otomobilim 1300 cc bir Ford Escort’tu (1978). Onu elimden geldiğince sportif bir hale getirmiştim. Geceleri tehna sokaklarda yanlaya yanlaya virajları dönmek, köprüden zıplayarak tekerleri yerden kesmek, anlık bile olsa inanılmaz duygular yaşatıyordu bana. Karar vermiştim yarışacaktım.. Çünkü bu işin sonu yoktu. Caddede yarış zevkini almak, kendini tatmin etmek imkansızdı. Bu tatminsizlik, sonunda beni ‘trafik canavarı’ yapacaktı. Kendi hayatımla olduğu kadar başkalarının da hayatlarıyla oynamaya hakkım olmadığını düşünüyordum. Ve bu işi yapacaksam, disiplinli bir şekilde, spor olarak yapmam gerektiğine inanıyordum.

Peki ama nasıl ve ne ile yapacaktım bu işi? Ne beş kuruş param vardı, ne de önemli bir gelirim. İlk olarak yarış otomobilini almam gerekiyordu. Bunun için kendi Escort’umu sattım. Ancak param yarışa hazır bir yerli otomobil almaya yetmiyordu. Tek çare olarak, grup S eski bir otomobil olan Ford Escort RS 2000’de karar kıldım. Bunda, Escort fanatiği olmamın yanısıra tanıdığım ve bildiğim bir otomobil olması da önemli bir etkendi. FLP 12′nin geçmişini, üzerindeki parçaların toplanışını çok iyi biliyordum. Gerçekten çok sıkı ve ciddi hazırlanmış bir yarış otomobiliydi. Daha dün gibi hatırlıyorum. O sırada Escort’un sahibi olan Enes Elver ile ilk kez binip Oktaykan’lara gitmiştik. Bacaklarım titremişti. O ne muhteşem güçtü, o ne ivmeydi öyle.. Tel kelimeyle büyülenmiştim.

Çok sevdiğim Oktaykan kardeşler de Escort’la yarışmış, yıllarca Escort’la hatim indirmiş insanlardı. FLP’yi çok beğendiler. Daha doğrusu, ‘hurdalar içerisinde en iyisi’ dediler. Nezih abi bu arabayı kaçırmamamı söyledi, fakat param yetmiyordu. Tanıdığım, dost bildiğim herkese gittim, sözler aldım, fakat geç kalmıştım. FLP satılmıştı, ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir gün Fayman (İnce) ağabey ile konuşurken, Escort’u alan kişinin orada olduğunu söyledi. Hemen gittim, tanıştım. Murat Genç yarışmayı düşünüyordu, fakat arabayı alalı bir ay olmasına rağmen bir kere eve gitmek için binmiş ve yolda kalmış, bu da moralini çok bozmuş. Benimle konuştuğunda, FLP’yi her gece rüyamda gördüğümü, yarışmak için tek şansım olduğunu öğrenince etkilendi.

O ana kadar bir insanla bir otomobil arasında böyle tutkulu bir aşk olabileceğini hiç düşünmemişti herhalde. Bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş derler, gerçekten de oldu. Murat, FLP’yi bana satmaya razı oldu. Dünyalar benim olmuştu. Şimdi sıra parayı denkleştirmeye gelmişti. Mümtaz Tahincioğlu, Hızır Gürel ve Burak Sohtorik hiçbir karşılık beklemeden elinden gelen yardımı yaptılar. Kalan kısmını da senet yaptık ve Escort, benimdi artık! O ana kadar nötr bir vaziyette kalan ailemden hiçbir şey istememiştim. Ancak söylemeseler de  manevi olarak desteklerini hissediyordum.

Escort’un öyle bir makinası vardı ki, gaz basmaya korkuyordum. Pedalları, direksiyonu çok sertti ve frenleri iyice asılmadan tutmuyordu. Closs ratio (düz diş) şanzımanın uğultusu ‘bana gaz ver’ diye ağlayan bir çocuğun sesi gibiydi. Otomobili kullanmak bile büyük bir iş gibi geldi ilk başta. Çünkü Escort, olduğu yerde dönmek için can atıyordu. Bir hafta kullandıktan sonra, otomobile daha fazla alışmaya başlamıştım. O hafta sonu Bozhane tırmanma yarışı yapılacaktı. Kendimi hazır hissetmiyordum. Hatta Escort da hazır değildi.  Üzerinde bitmiş cadde lastikleri vardı. Sonra stepne de yoktu. Doğru dürüst Escort ile gazlamamıştım bile. Ancak dayanacak, sabredecek gücüm kalmamıştı. 1993 Bozhane tırmanmada start alacaktım.

Evet, sevgili okuyucular. Daha start almadan satırlar tükendi. Gelecek ay yazımıza kaldığım yerden  anılara devam edeceğim. Tabii bu yazılardan pay çıkarmak, bu işlere başlamak isteyenlere fikirler vermek yegane amacım. BU konuda mektup ya da faksla bana ulaşabilirsiniz. Şimdilik hoşçakalın. | Ralli Dünyası dergisi Şubat 1996, sayı 145’den alınmıştır | 12 Nisan 2020 ; 21.40

 

Son 70 haber

Yoruma kapalı

Arşiv

Go To Top