Bir okuyucu mektubu
İstanbullu bir okuyucumdan aldığım bir mektubu sizlerle paylaşıyorum. Bununla ilgili olarak değerlendirmelerimi önümüzdeki günlerde yine buradan sizlerle paylaşacağım. Sevgiyle kalın. NH.
‘‘Memleket olarak eski değerleri koruduğumuz pek söylenemez. Bunu hem kullandığımız eşyalar yani burada asıl konumuz olan otomobiller hem de insanlar için söyleyebiliriz. Zamanında yarış kazanmış, pilotlarını şampiyonluğa ulaştırmış otomobillerin çoğu çürümeye terk edilmiş durumda. Renç Koçibey’in efsane Renault 21 Turbo’sunun yıllarca açık havada, yağmur-kar altında beklemesi gibi. Tabii tam tersi örnekler de yok değil. Serdar Bostancı’nın koleksiyonunu biliyoruz. Cem Acar da otomobillerini (özellikle Lancia’sını) gözü gibi saklıyor. İskender Atakan ve Cem Hakko’nun Lancia’ları da hâlâ iyi kondüsyonda. Hatta arada sırada bazı etkinliklerde kulaklarımızın pasını bile siliyorlar. Yani otomobiller, insanlardan biraz daha şanslı.
Aslında konu insanlar olunca eski demek de yanlış. Tecrübeli demek daha doğru ama bu tecrübeli daha doğrusu duayen insanların çoğu, spora küstürüldü. Bazısı yürüyen arşiv olduğu halde hiç ilgilenmedik. Eskisi olmayanın yenisi olmayacağını unuttuk. Serkan Yazıcı başkan olduktan sonra yıllanmış isimler hatırlandı. Ödül törenlerinde şereflendirildiler falan ama sürekli olmadı. Tabii vefat eden yarışçıların isimlerinin yarış sezonlarına verilmesi gibi uygulamaları takdir ediyoruz ama bu değerli isimleri ölmeden onurlandırsak daha iyi olmaz mı? Aramızdalarken tecrübelerinden faydalansak daha iyi değil mi? Şimdi hemen şampiyonlardan bahsettiğimizi sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz.
Bu spor; pilotundan mekanikerine, basın mensubundan halkla ilişkilercilerine, hakemine, gözetmenine kadar bir bütün. Bu bütünün parçalarından biri eksik olunca işler yürümüyor. Bu yüzden ömürlerini bu işe vermiş basın mensuplarını da unutmamak gerekli. Ki, bazı gazeteciler; takım yöneticisi, pilot gibi unvanlarla da sporun içinde yer aldı. Kısaca bu tarz isimleri küstürmemek gerekli. Bu önemli isimlerden biri de Nurican Hızır. Zaten yürüyen arşiv tanımlamasını da onun için yaptık. Hatta bir dönem bu arşivi internette de yayınladı ama birkaç meraklı dışında ilgi görmedi, elinden tutulmadı. Oysa çok değerli ve keyifli bilgiler vardı.
Nurican Hızır, otomotiv basınında birçok ilki gerçekleştirmiş bir isim. Daha önce de dönem dönem otomobil dergilerinde çıkmıştı ama sürekli olmamıştı. 1991’de yayın hayatına atılan Otohaber, hem sektörün ilk haftalık dergisi oldu hem de günümüze kadar geldi. 31 koca yıldan bahsediyoruz. Bu derginin mimarlarından biri kimdi? Tabii ki Nurican Hızır… Türkiye’de otomobil kültürünü yerleştirmek için çok uğraştı. Yarış takımlarında çalıştı, pilot ya da co-pilot olarak yarışlara girdi, otomobil markalarında yöneticilik yaptı. Gazeteciliğinden ve arşivciliğinden zaten bahsettik. Yani otomobil sporunu oluşturan bütün ayaklarda onun ismini görmek mümkün. Peki, biz ne yaptık? El üstünde mi tuttuk?
Bu tecrübedeki biri isim Avrupa’da olsa malikanelerde yaşar, Ferrari’lere, Porsche’lere binerdi emin olun. Tabii şampiyonlarına bile değer verilmeyen bir sporda ve hatta otomotiv sektörünün genelinde, gazetecilere değer verilmesini beklemek aptallık olur. Neyse ki Ralli Dünyası ve ralliajansi.org gibi mecralar var da bu duayen isimlerin yazılarına hâlâ ulaşabiliyoruz. Biz de hep o mu başkalarıyla röportaj yapacak, sıra artık ona geldi diye düşündük. Ve karşınızda Nurican Hızır. \ Ümit Kükürtçü / İstanbul, 24 Ağustos 2022 : 12.25
Son Yorumlar