1982 Türkiye Ralli Şampiyonu Ali Bacıoğlu
1982 Sezonunda hem rallide hem de tirmanma ve otokrosta Türkive Şampiyonu olarak çifte sevinç yaşayan Ali Bacıoğlu ile röportaj yapmak için Barbaros Bulvarı’nın Kışlaönü semtinde işyerine gittim. Bu röportajdaki amaç, 1982 Türkiye Şampiyonu Ali Bacıoğlu’nu ralli severlere daha yakından tanıtmak, ayrıca geçen sezon ve başarıları hakkında düşüncelerini öğrenmekti. Pistlerin ve amansız parkurların yorulmaz bileğini, şimdi işyerinde yığınla evrak ve telefonlarla mücadele ederken buldum. Geçen yıl bu zamanlar babasının vefatı üzerine şirketin sorumluluğunu kardeşi ile birlikte yüklenen Ali Bacıoğlu, geçen sezon başından beri Türkiye şampiyonluğunu da kovaladığı için yapmak zorunda olduğu iş ve ralli seyahatleri nedeniyle canından bezmişti. Bu sene ikisini bir arada götüremeyeceğini belirtti ve ekledi; “bu sezon yarışmayacağım!.”
Son cümle değişik çağrışımlar yaptı bende. İki sene öncesinden bir Selcuk Karamanoğlu, geçen seneden bir Azmi Avcoğlu isimleri geldi aklıma. Karamanoğlu, 1980’de Türkiye şampiyonu olduktan sonra pistlerden çekilmiş, Avcıoğlu ise 1982 sezonunda yarışmayacağını açıklamıştı. Nitekim geçen sezon Azmi Avcıoğlu’nu dikkatli bir izleyici ve bazen de servis ekibi olarak izledik. Bu sezon ise, tekrar pistlere döneceğini belirtti, dost sohbetlerindeydi. Bu iki örneği kendisine hatırlatıp aynı çizgide bir karar almasında etkili olan nedenleri sorduğumda, önce işini gösterdi, ayrıca Kadett’i satacağını söyledi. Şampiyonluk kovaladığı geçen sezon da bütün rallilere katılabilmek için birçok iş seyahatini iptal ettiğini ama bu sene işini ön plana almak zorunda olduğunu belirtti. Arıza yapma ve yolda kalma olayı bakımından Türkiye için en iyi otomobil olarak gösterdiği ve Türkiye şampiyonu olurken kullandığı Opel Kadett’i kesin olarak satacağını ve yeni bir modelde karar kılacağını yineledi.
Marka tercihi için (ki, ya Opel’in bir başka modeli, örneğin Ascona, veya Fiat 131 Abarth ya da başka bir model) şubat sonunu gösterdi ama 6 aydan önce parkurlara giremeyeceğini vurguludı. 6 ay deyince üç ralli, ki biri Günaydın Uluslararası Türkiye Rallisi, programı dışında kalacaktı. Bu yüzden amacının yeni sezonda şampiyonluğa koşmak değil, tercih edeceği markayı denemek ve alışmak olduğunu belirterek, bir kesin çizgi de yarış adedinde çekti ve sezonun bütün yarışlarına (özellikle pist ve oto kroslarda) girmeyeceğini açıkladı. Bu kadar kesin çizgilerden sonra diyebiliyorum ki, 1983 sezonunda Ali Bacıoğlu fırtınası dinecek.
Bir sonraki sezon da devam edip, etmeyeceğinin de her hakkı elbette Bacıoğlu’na ait. Sorularıma ve açıklamalarına biraz ara vererek biyografik bilgi istiyorum Ali’den. Kısa ve ana hatları ile. 1956 İstanbul doğumlu. Biri kız uç kardeşin en küçüğü. Lise tahsilinden sonra makine üzerine ihtisas yapmak için Almanya’nın Konstanz Makine Yüksek Okuluna yazılıyor. Üç sene sonra babasının vefatı ve yüklendiği iş sorumluluğu nedeniyle okumayı Türkiye’de devam ettirmek için müracaat ediyor. Bu konu da YÖK’ten beklediği karar henüz çıkmış değil. Karar gelince İstanbul’da okumaya devam edip makine mühendisi olacak. Birinci derece de Almanca olmak üzere iki yabancı dil (diğeri İngilizce) biliyor, evli. İşi ralli derken günlerinin çoğunu yollarda geçiriyor.
Röportajımızdan bir hafta sonra bir iş seyahatine daha çıkacağını öğreniyoruz. Yönetimini kardeşi ile beraber üstlendiği aile şirketleri ağır toprak-seramik sanayi ile ilgili. Ender olan boş zamanlarını hobileri ile meşgul olarak geçiriyor. Tabii en büyük hobisi otomobil. Ardından tabiat düşkünlüğü ve av geliyor. Belirttiğine göre bu sene en büyük hobisi işi olacak. Otomobille tanışıklığını soruyorum. Doğum tarihini gösteriyor, “ben kendimi bildim bileli otomobille haşır neşirim” diyerek. Babasının mesleği gereği (ki sonrasında aynı işi Ali devam ettiriyor) sık sık otomobilleri ile seyahat ederlerdi. Otomobille olan bu bağımlılığın etkilediği Ali Bacıoğlu bugün otomobil sporunda Türkiye Şampiyonu. 10 yıllık amatör şoför ehliyeti var.
İlk yarış heyecanını 1975’de Kocaeli Fuar Rallisi’nde yaşadı. Ralliye katılış nedeni de kendini ölçmekti. Okuyor, duyuyor ralli haberlerini. Otomobile de meraklı olduğu için, ‘acaba diyor onlar mı? -diğer rallicileri kastediyor- daha hızlı gidiyor, ben mi?’ Daha önce herhangi bir tecrübesi olmadan, katılıyor Fuar Rallisi’ne. Yarışı bitiren sekiz otomobil arasında Ali’nin Peugeot 504’dü de vardı. Genel klasmandaki ilk derecesi böylece 7’ncilik oldu. Ondan sonra girip, bitirdiği bütün varışlarda ilk 10’da yer aldı. Bir özelliğini de belirtiyor bu vesile ile. Kıbrıs hariç, Ege’de Ankara’da, Bursa’da, İstanbul’da, yani Türkiye’de yapılan bütün bölgesel yarışlarda (biri hariç) birinciliği vardı. Bugüne kadar birinci olamadığı tek yarış ise Boğaziçi Rallisi. Bu içinde bir uhte. Bu yüzden, geçen sezon Boğaziçi Rallisine daha bir anlamlı ve de takviyeli hazırlandı ama şansları bir kez daha gülmeyerek 6’ncılıkla yetindi. İlk yarış otomobilinin Peugeot 504 olduğundan bahsettik. Bu ilk göz ağrısı ile bir sene yarıştı. 1976’da Escort 1300’ü ve Murat 124’ü denedi. 1977’den sonra da Tofaş Ralli Grubu’nda Murat 131 ile koştuğu iki ralli haricinde bugüne dek Opel Kadett ile yarışıyordu. Bugünden sonra da başka bir modelde pilotlu k yapacak. Ali’nin kullandığı otomobilin yansıra kopilotu ile de sıkı ve uzun bir beraberliği var. İlk yarışında Cemal Şimşek adındaki bir arkadaşı copilotluk yaptı. Bir sene sürmüş beraberlikleri, Cemal Şimşek ile. Sonra Metin Çeker oturdu Ali’nin yanındaki koltuğa. O gün, bugün o koltuğun sahibi Metin. Artık en ufak refleksine dahi alıştığı Metin ile beraberliğinin süreceğini söyledi.
Ali Bacıoğlu için, servis ekibindeki herkes canciğer arkadaşı. Ceplerinden masraf ederek, Ali’nin peşinde o yarıştan bu yarışa servis ekibi olarak koşuşturup duruyorlar. En büyük ödül olan Türkiye şampiyonluğunun sevincini hep beraber yaşıyorlar. Ancak, çok istemelerine rağmen şampiyonluğun kutlamasını bir türlü gerçekleştiremediler. Bunu da şöyle izah etti; şampiyonluk uzakta iken, insanda var olan hırs ve ona ulaşınca yapılması planlanan kutlama olayı, hedefe yaklaştıkça köreliyor, ulaşınca da bir türlü gerçekleşemiyor. Bunda, bir sezon boyunca katlanılan zorlukların yanı sıra işini de en büyük etken olarak gösterdi. Bir gün kutlarız inşallah dedi ama gününü kendi de kestiremedi.
Ali Bacıoğlu, ilk birinciliğine, ilk yarışından iki sene sonra 1977’de Günaydın’ın Geleneksel Türkiye Rallisi’nde ulaştı. Bu 1’ncilik bugüne kadar elde ettiklerinin içinde en değerlisi. Nedeni ise, standart bir Kadett ile, ikinci etaptan itibaren ralliyi önde götürerek 8-10 dakika farkla birinci bitirmesi. Türkiye’de, kendisinin de Kadett’in ilk birinciliği oldu bu. Yarış öncesi veya yarış anında her hangi bir batıl inancı olup, olmadığını sorduğumda ‘hayır’ cevabını aldım. “Batıl inancım hiçbir şekilde yok. Ne zaman, arkadaşlar nazar boncuğu taktıysa ya yolda kaldım ya da teknik bir arızadan yarışı bıraktım. “Bugünkü standartlarla yurt dışında başarılı olunamaz.”
Bugüne kadar iki defa Bulgaristan’a bir defa da Yunanistan’a olmak üzere üç kez, yarış için ülke sınırlarını aştı. 1979’da Bulgaristan’da Berç Arhanyan’ın kopilotu olarak katıldığı yarışta grup 4 birinciliğini kazandılar. Diğer yurt dışı yarışlarda derecesi yok. Son yurt dışı teması olan Bulgaristan’ın Hebros Rallisi’nde, başarılı olamayacağını anlayıp, aynı otomobil ile yurda dönmek zorunda olduğunu hatırlayınca Kadett yürür halde iken yarışı bıraktı. Bugünkü standartlar da yurt dışında başarılı olunamayacağına inanıyor. Kendi optimal servisinin ancak yurt için yeterli olduğunu, yurt dışına komple servis taşımanın imkansızlığının başarıyı etkilediğini savundu. Göz önünde ki en taze örnek olarak Oğuz Gürsel’in son Hebros Rallisi’ndeki 7’nciliğini hatırlatıldığında, kişi olarak Oğuz Gürsel’e hürmetinin sonsuz olduğunu belirttikten sonra bu başarının üç faktörden kaynaklandığını şahsi kanaati olarak ifade ederek bunları şöyle sıraladı; Oğuz Gürsel’in sürücü olarak yetenekleri, kullandığı otomobilin (Fiat 131 Abarth) dünya çapındaki gücü ve yaver giden ‘şans’. Ve bir kez daha bu başarının, yurt dışı yarışlar için kıstas alınamayacağını savundu.
Kendi ölçülerine göre Türkiye’de (kendi haricinde) iki usta pilot (sürücü) var. Onları da alfabetik sırayla belirtmeyi ihmal etmedi. Biri, Azmi Avcıoğlu, diğeri Renç Koçibay. Yurt dışından ‘pilot’ favorisi ise izleyebildiği, tespit edebildiği kadarıyla Walter Röhrl. Her tip rallide, asfaltta, toprakta, buzda aynı performansla gidebilen bir rallici olarak görüyor Rörhl’ü ve bu meziyetlerin bir sürücüde toplanmasını çok başarılı bir olay olarak tanımladı.
Ali Bacıoğlu, hem ralli hem de tırmanmada 1982 Türkiye Şampiyonu. Bu şampiyonlukların kendisini hayli mutlu ettiği belli. Ama, Türkiye şampiyonu olup, olmamasının ‘çıplak’ olarak bir değerinin bulunmadığını iddia etti. Çıplaktan maksadının ne olduğunu sordum. Geçen sezon hedefinin şampiyonluk olduğunu ve bu amacına ulaştığını belirterek, şimdiki hedefinin bu şampiyonlukla yurt dışından maddi manevi bir destek sağlamak olduğunu, eğer bunu başaramazsa şampiyonluğun çıplak olarak kendi gözün de bir değer taşımadığını izah etti. Yurt dışı imkân derken, Opel firmasını kastetti. Firma ile şahsi ilişkilerinin de faydası ile bugüne kadar gerek yedek parça temininde sürat ve iskonto açısından, gerekse teknik bilgi açısından firmanın faydalarını gördü. Bu çizgiden ötesi ise şimdilik belli değil. Sorunun cevabı, Opel firmasının Türkiye’deki ralli sporuna eğiliminde yatıyordu. Ali Bacıoğlu’nun Opel Kadett ile Türkiye şampiyonluğu firma nezdinde önemli bir olay mı, değil mi? Bu sorunun cevabı ‘evet’ ise Ali’nin umudu, yeni bir model seçiminde firmanın sağlayabileceği imkanlarda. Yoksa bir Ascona ralli tipinin firma açısından bile hayli yekünlü olduğunu, kendisinin şahıs olarak altından kalkmasının olanaksız olduğunu belirtiyor ve bu konuda gelişmeleri bekliyor.
Röportajımızın gelişen bu safhasında geçen sezonun bir değerlendirmesini yapmasını istiyorum Ali Bacıoğlu’ndan. Sezon başından başlayarak, rallilerde ve tırmanma/pist’lerde önemli noktalara değinmesini. 1981’in son günlerinde babasını kaybetmiş olmanın verdiği moral çöküklüğünün ve artan iş potansiyelinin bütün sezon boyunca kendisini olumsuz yönde etkilediğini belirterek başladı söze. Sezon başında otomobili bakımından bir hayli rahat olduğunu, özellikle yedek parça açısından sezona bir hayli rahat girdiğini anlattı. “Tabii ilk yarıştaki çivili lastik sorununa kadar” diye de not düştü. Sözü Hitit Rallisi’ndeki çivili lastik olayına getirerek antrenman yapıp, yapmadığını sordum. Antrenmanın üstünü çizerek yol gezmeye getirdi kelimeyi. Antrenmanın kendi gözünde, özel etapları 4-5 kez geçip, A’dan Z’ye yolu kavramak ve virajlarda otomobilin yol tutup, tutmadığını tespit etmek olduğunu söyleyerek bu yarışta antrenman yapmadığını, bir hafta önce yol gezdiğini o zaman kar olmadığını anlattı. O zaman olmayan kar yarış günü var olunca, çivili lastiklerini yanında getirmeyen Ali Bacıoğlu ile rakibi Oğuz Gürsel arasında da 2,5 dakikalık bir fark oluştu. İkinci gün, İstanbul’dan lastikleri temin etmesine zaman olmadığı gibi farkı kapatmaya çok uğraşmasına rağmen Oğuz Gürsel’in ardından ikinci olabildi. Sezonun ikinci yarışı olan Gençlik Rallisi ise ayrı bir felaketti!.. İrmshcaer firmasının hatasından dolayı yarışın önemli bir bölümünü debriyajsız tamamladı. Firmanın, kalın debriyaj balatası kullanıp, debriyaj ayırma payını ayırt etmeden monte ettiğini belirterek, Seben özel etabı içinde debriyajın ayırmadığını ve çatalı yerinden çıkınca tamamen debriyajsız kaldıklarını anlattı.
Beş defa Nallıhan’dan aşağıya inilerek yapılan özel etaptan ikisinde debriyajsız haliyle best time yapmasından ayrı bir zevk duydu. Günaydın Rallisi’nde ise daha starttan evvel motor segmanları kırıldı. Belki bitiririm diye kırık segmanlarla başladı. Sonuçta, ralli boyunca 30 It yağ kullanarak sevindirici bir üçüncülükle bitirebildi. Boğaziçi Rallisi’nin ayrı bir önemi olduğundan daha önce bahsetmiştik. Bu kez şeytanın bacağını kırmak için, azami zorlamalarla Kadett’in motorunu 150 beygir güç verecek şekilde hazırlattı. Nitekim ilk özel etapta best time yaptı ama ardından Teke’de arka frenlerde arıza meydana geldi ve Teke’nin meşhur sol virajında yoldan çıktılar. Direksiyon kutusu kırıldı ve direksiyon neredeyse dönmemesine rağmen yine de Bolu’ya kadar gidebildiler. Orada yedek direksiyon kutusu takıldı ve 2’nci gün devam edebildi ama birincilik umuduyla çıktıkları bir Boğaziçi Rallisi’nde daha 6’ncılığı zor kurtarabildi. Bulgaristan’ın Hebros Rallisi’nde, servis yetersizliği ve iyi hazırlanamadıklarından dolayı araba kırıldığı için yarışı bıraktı. Geliyoruz Ali Sipahi Rallisi’ne. Sezonun ortasından sonra, önceleri antrenman arabası olarak kullandıkları beyaz Kadett ile katıldı. Ön düzen ayarının felaket olduğu beyaz Kadett’le asfaltta savrula savrula toprak etaplarda ise en iyi zamanlarla giderek yarışı kazandı. Bu arada Oğuz Bey’in (Gürsel) yol kaybetme yüzünden 2’nci olabileceği bu yarışta 3’ncü olduğunu vurguladı. Ali Sipahi Rallisi’nden sonra, Türkiye Ralli Şampiyonası’nda Ali Bacıoğlu ile Oğuz Gürsel’in puanları 480’de eşitlendi. Cumhuriyet Rallisi’nde Ali’nin amacı birinciliği elde etmekti. Bu birinciliği elde etmek için de taktiği, yavaş gitmeyip, rakipleri de süratli gitmeye ve hata yapmaya zorlamaktı (ve aynı hata kendi için de söz konusuydu). Cumhuriyet’in ilk etabı olan Kaplıca’da, Renç Koçibey ve Oğuz Gürsel’ in ardından üçüncü gidiyordu.
Opel için (motor bakımından) en zor özel etap olarak nitelendirdi Kaplıca’yı ve bu etapta Renç ile aralarında oluşan 11 saniyelik fark için, motor güçleri göz önüne alınınca, Kaplıca için “bir başarıdır” dedi. Bu arada Renç’in ilk etapta çok yüksek devirlerde gittiğini iddia ederek, iki etap olan Seben’in başında Escort’u park etmek zorunda kaldığını söyledi. Diğer önemli rakibi olan Oğuz Gürsel’i Seben’de saniye olarak geçtiklerini, ondan sonra da finişe kadar önde gittiklerini belirterek, Oğuz Gürsel’in yolda kalma olayına da değindi. Ali’ye göre, Türkiye şampiyonluğuna mücadele eden bir ekip, herhangi bir motor yağı kullanarak son 80 kilometreyi ne pahasına olursa olsun bitirmeliydi.
Cumhuriyet Rallisi’nde kendi birinci olup, Oğuz Gürsel de yarışı bitiremeyince Türkiye Şampiyonası’ndaki puan farkı açıldı. Bu yüzden sezonun son rallisi olan Yeşil Bursa Rallisi’ne çok rahat gittiklerini, beraberlerinde bugüne kadarki en kuvvetli servislerini de götürdüklerini, yolda kalmayıp, yarışı muhakkak bitirmeyi hedef aldıklarını anlattı. Cumhuriyet Rallisi’nde taktiğinde başarılı oldu ve yavaş giderek yarışı bitirdi. Genel klasmandaki derecesi ise 3’lük oldu. Böylece 1982 Türkiye Ralli Şampiyonluğuna ulaştı. Bir de tırmanma ve otokros şampiyonluğu vardı. Genelde tırmanmalarda başarılı olup, oto kroslarda daha az başarılı olduklarını söyledi. Bütün birinciliklerini tırmanmalarda aldı. Ankara/Kozan’daki otokrosa yine debriyajsız gitti ve 2’nci oldu. Bursa’daki otokrosa vakitsizlikten kendi otomobilini hazırlayamadı ama, burada Kemal Eryarar’a teşekkür ederek, kendi otomobilini verdiğini ve birinciliği saniyenin 1/5’i ile kaybettiğini belirtti. Kaplıca’daki son 2 tırmanma ile şampiyonluğu kesinleşince sezonun son otokrosu olan İstanbul Soğanlık Otokrosuna girmedi. Sonuç olarak, 1982 sezonunda, bütün arızalarına rağmen kendi hedeflerine ulaştığını söyledi. Mizaç olarak son derece dürüstlük taraftarı. Açık sözlü olmasının ralli camiasında zaman zaman kendisine bir şeyler kaybettirdiğini ama bu açık sözlülüğü sayesinde birçok dostlar kazandığını, bunu bu sezon yaşadıklarını belirtti. Son olarak 1983 sezonu için temennilerini aldık; TTOK’un 1982′ de yapmış olduğu başarılı çalışmalarının devamını; diğer kulüp ve organizatörlerin de gruplaşma ve kendilerine her ne sebepten olursa olsun, yakın hissettikleri sürücülere arka çıkma yerine TTOK’un bu faydalı çalışmalarına yardımcı olmalarını temenni etti. | Aydın Hoşgör, Ralli Dünyası Dergisi, Sayı; 8 / 15 Ocak 1983 | 24 Nisan 2020 : 22.30
Son Yorumlar