Yarışçı olmak… Veya olmamak… (2.Bölüm)
İlk yazımı okuduysanız…
Elin gencine tavsiyem ne olmuştu?
“Karting pistine gitmesini” söylemiştim.
Değil mi?
O gitmedi, ama ben gittim.
Yöresel pistimiz büyük değil…
Ama hiç yoktan iyidir…
Sahibi ile hoş beş edip…
Sürmek istediğimi söyledim.
Çok efendi biri olan işletmeci…
Önce şaşırdı, sonra güldü.
Ben yaşta müşterisi hiç olmamıştı.
Kredi kartı geçtiğini öğrenince de…
Rahatlayıp, ilk gokart’a atladım.
Pizzacı kaskımı da almıştım.
Emniyet kemeri de taktılar…
Hevesle uzadım, gittim.
Koltuk sabitti.
Direksiyon da.
Ben, 90 derece kol açısıyla sürenlerdenim.
Fakat bu kartta kol açım oldu, 180 derece.
Kilomda fazla olunca, merkez kaç kuvveti..
Başladı beni dışarı çekmeye…
Özellikle de virajlarda.
Biraz ısınınca durup, sordum.
?Burayı best dönen, kaç dönüyor??
Birkaç saniye duralamadan sonra da..
Sallama bir derece söylediler…
Ben de inanıp gazlamaya başladım.
Tahminen 8’nci dakikaydı…
Sol kaburgamın üstünden lif koptu.
Zaten kollarım da tükenmişti, pit stop yaptım.
Ağrımı çaktırmadan, best time’ımı sordum.
Yine bir duraklama süresi yaşadım ve…
Zaman tutmadıklarını, zaten kronometre
olmadığını hayretle öğrendim…
Ben de hiddetle;
?E, turnuvayı nasıl yapıyorsunuz?? dedim…
Meğer zamana karşı değil, geçmece imiş!..
Ağrı bir yandan, şok bir yandan…
Tuttum köyümün yolunu…
CD’de Sezen Aksu’dan ”Sen ağlama” çalıyordu.
Giderken düşündüm de…
Biz elin gencini yolluyoruz ama…
Neye yolluyoruz?..
Kuralı kaidesi olmayan bir spora mı?..
Kim, kimi vurup kırıp, geçerse, mantığına mı?
E o zaman gençten ne bekleyebiliriz ki?
O genç ancak caddede tuningci olup…
Fast and furius, oynar. Kendince…
Yönetmelik gönderip, ücret alan federasyon…
Pist kurallarına da el atsa iyi olur.
Yoksa geçmecegençlik…
Sallama kulüplerle…
Bir yere varamayacağız.
Abi beni belki Geneva Motor Show’dan hatirlarsin. Subaru tisotum vardı. Yazilarini izliyom son yazinda lif kopmasi olmus geçmiş olsun diyorm.
Sağol Çetin’ciğim sağol. Hatırlamaz mıyım? O sarışın kızla evlendin mi? Sevgiler